Hafif Müzik Bülten - 42 // Haftalık Müzik Raporunuz
Çin usulü rock Yaogun hakkında bir iki satır, Dua Lipa'nın kitap blogu yazarlar için bir şans mı, 25 yaşına basına kült albüm, ne dinlesek, ne izlesek sorularına verilen muhtelif yanıtlar
NE DİNLESEK?
CAZ // Amerikalı caz müzisyeni harp sanatçısı Brandee Younger’ın yeni albümünün adı “Gadabaout Season”. Niia, Joh Johnson, Shabaka, Courtney Bryan gibi günümüz cazının popüler isimlerinin destek verdiği albümü Younger, cazın efsane isimlerinden Alice Coltrane’in itinayla onarılan harpıyla kaydetmiş. Caz standartlarından daha uzak, hip hop ve R&B’ye yaklaşan, kişisel bir albüm.
POP // Brit R&B sahnesinin en güçlü vokallerinden RAYE bu hafta süperstar prodüktör Mark Ronson’la birlikte hazırladıkları “Suzanne” adı şarkıyı yayınladı. Ronson’ın klasik R&B ve soul’la merakını prodüktörlüğünü yaptığı Amy Winehouse’ın işlerinden de biliyoruz. Haftanın en dikkat çekici şarkısı.
Şu ara Filistin’deki soykırımı gündeme getiren açıklamalarından dolayı konserleri iptal edilen Kehlani’nin yeni romantik R&B baladının adı “Folded”.
ROCK // Queens of The Stone Age, “Alive in the Catacombs” albümünü yayınladı. Paris’in altındaki uçsuz bucaksız mezarlıkta kaydedilmiş, bu yüzden hayli kasvetli bir rock albümü. Birçok korku filmine ve hikayeye konu olan Les Catacombes de Paris, şehrin altında yapımına 1774’te başlanmış, yerin dibine doğru yayılan ve genişleyen labirent biçiminde dev bir mezarlık. Grup kafataslarının ve insan kemiklerinin arasında performanslarını gerçekleştiriyor.
KÜLT ALBÜM // “Any Other City” - Life Without Buildings
1999’da Glasgow Üniversitesi’nde sanat ve resim öğrencileri tarafından kurulan Life Without Buildings sadece üç yıl aktif kaldı. Bir albümleri var, 2000 tarihli “Any Other City”. Bu albümde “The Leanover”, “Juno” ve “Young Offenders” gibi benim çok sevdiğim, 2000’lerin ilk yarısında ilk duyduğumda dikkatimi çeken şarkılar var. Aslında ressam olan, sanat kariyerine devam etmiş, yakın zamana kadar Londra ve New York’ta sergiler açmış bir sanatçı olan Sue Tompkins’in adeta konuşur, mırıldanır gibi söylediği şarkıları geçenlerde arşivimi karıştırırken bulup yeniden dinleyince grubun müziğiyle, aralarında Dry Cleaning gibi isimlerin de olduğu günümüz post punk ekiplerini derinden etkilediğini fark ettim. Bu yıl 25 yaşına giren, hiç eskimemiş bu albümü keşfetmek için hala geç değil.
NE İZLESEK?
The Black Forest Murders
Noir sevenlere, polisiye meraklılarına, suç beni işim diyenlere Almanya kırsalından ilgi çekici bir seçenek. Dizinin senaryosu gerçek olaylar üzerine inşa edilmiş. Oyunculuk iyi Almanlık tam gaz, göçmen meselesi alt metni yerinde ve dozunda. Seyrettiğim en iyi şey diyemiyorum ama keyifle izledim, size de öneriyorum.
YAKIN PLAN // Pop süperstarının kitap sevgisi
Service95 adlı kültür ve lifestyle sitesini ve bültenini Dua Lipa ve ekibi hazırlıyor. Site bir yana newsletter yani bültenler yeni nesil dergiler aslında. Çoğu haftalık yayınlanıyor, kendi temeları çerçevesinde size haberler, öneriler, ilginç hikayeler sunuyorlar. 2021’de Dua Lipa tarafından kurulan Service95 son aylarda kitap tanıtımlarıyla öne çıktı. Bu bültenin içinde bir bölüm olan kitap kulübünü Dua Lipa bizzat hazırlıyor. Okuduğu kitapların yazarlarıyla söyleşiler yapıyor. Bunlar hem video hem podcast formatında yayınlanıyor. İşini ciddiye alıyor Dua Lipa, popülerliğini kitap dünyasına aktararak oldukça etkili bir kitap mecrası yaratıyor. Edebiyat dünyasının kafası karışık. Kimi yeriyor. Mesela geçenlerde kültür dünyasının ağır abilerinden biri (James Marriott) The Times’ta bu bloğu ve Dua Lipa’nın röportajlarını banallik olarak tanımladı. Aslında yazıya güzel başlamış. Dua Lipa gibi birinin edebiyat dünyasıyla ilgilenmesini Ortaçağ kasabasına ışıl ışıl bir uçan dairenin inmesi kadar tuhaf bir şey olarak tarif etmiş. Hakikaten Dua Lipa gibi bir süperstarın Fitzcarraldo’nun mavi kapaklı kitaplarından birini karıştırıp (Guadalupe Nettel’in “Still Born” adlı romanı) anlatması, yazarıyla söyleşmesi inanılmaz güçlü ama gerçeküstü bir görüntü. Ve Ortaçağ kasabasına inen uzay gemisi gibi görünüyor. Ancak röportajlar yüzeysel ve banal deniyor. Bir diğer yazı (yazarı Joel Snape) The Guardian’da blogu edebiyata ve kitaplara dikkat çektiği için övüyordu. Muhtemelen The Guardian da Dua Lipa’nın yüzeysel kitap röportajları yaptığını düşünüyor ancak bu durumun kitapları tanıtmak ve okuma sevgisi aşılamak için olumlu bir gelişme olduğunu düşünüyordu.
Ben The Guardian’a yakınım. New York Times’ın The Book Review podcast’indeki gibi derin muhabbetler beklemeyin. Ama ekran çağında kitap okumayı teşvik eden her şey takdiri hak ediyor. Merak ediyorsanız Dua Lipa’nın kitap bloguna bir göz atın.
TARİH // Çin rock’ı “Yaogun”
Çin rock’ına Yaogun deniyor. Müzikal bir tanım gibi dursa da aslında daha geniş anlamda kökleri 1970’lerde olan, 1989 Tiananmen protestolarıyla kendine alan açmış bir alternatif kültürel akımı anlatmak için kullanıyor.
Çin’le ilgili bir konu açıldığında ben hep Anthony Bourdain’in bu ülkeye dair düşüncelerini hatırlarım. Çin’i anlamanın mümkün olmadığını, çünkü çok büyük, çok kalabalık, kendi içinde çok çeşitli, çok derin ve farklılıklarla dolu olduğunu söyler. O yüzden Çin’i anlayamayacağını baştan kabul eder, sadece gezer ve gözlemler. Benim de bu ülke hakkındaki düşüncem benzer. Çin’i anlamak benim için çok iddialı ama dünyanın en önemli ekonomik, siyasi ve kültürel güçlerinden biri hakkında turistik klişeler dışında hiçbir şey bilmemek de insanın gücüne gidiyor.
Çin’i anlamak benim için çok iddialı ama dünyanın en önemli ekonomik, siyasi ve kültürel güçlerinden biri hakkında turistik klişeler dışında hiçbir şey bilmemek de insanın gücüne gidiyor.
Corriere Della Sera’nın hafta sonu kültür sanat ekinde karşıma çıkan bir haber bu yüzden ilgimi çekti. Stefano Capolongo imzalı yeni kitap “Rock devrimdir: Çin’de Rock’ın Kısa Tarihi” adını taşıyor. Adından da anlaşılacağı gibi Çin’deki rock müziğini mütevazi bir şekilde incelemeye girişiyor. Türkçeye çevrilmediğinden okuyun çok ilginç diyemiyorum ama biraz bilgi verebilirim.
Bu ülkede 1970’lerde Maoculuğun gerilemeye başlamasıyla alternatif bir kültür olarak ortaya çıkan, 2000’lere kadar varlığını neredeyse yeraltında sürdüren Çin rock’ı hakkında, Çin’e dair pek çok konuda olduğu gibi neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Kitapta anlatılan pek çok hikayeyi okuyunca en azından bi fikrimiz oluyor. En ilginç olanlardan bir tanesi, Çin rock müziğinin efsane ismi Cui Jian’ın hikayesi. Jian, bir gün bir evden gelen müzik sesiyle adeta büyüleniyor. Duyduğu, Beatles’tır. Sesin geldiği ev Komünist Partisi liderlerinden mareşal Lin Biao’nun evidir ve plağı oğlu dinlemektedir. Biao elbette milyar insanın yaşadığı Çin’de Batı müziğine ulaşma ayrıcalığına sahip bir avuç insan arasındaydı. Bu olaydan birkaç yıl sonra hem Biao hem de oğlu Çin’den Sovyetler Birliği’ne kaçmaya çalışırken ölecekler, (Bu ayrı bir hikaye. Dedim ya Çin çok büyük, çok karışık, çok derin...) bir şekilde Çin rock müziğinin kurucu babasına ilham verdiklerini de hiçbir zaman bilemeyecekler.
Cui Jian’ın hikayesi. Jian, bir gün bir evden gelen müzik sesiyle adeta büyüleniyor. Duyduğu, Beatles’tır. Sesin geldiği ev Komünist Partisi liderlerinden mareşal Lin Biao’nun evidir ve plağı oğlu dinlemektedir.
Bir diğer detay, 1982’de ülkenin Batı’ya sınırlı açılımının ardından özellikle 1989’daki Tienanmen protestolarıyla birlikte gelişen bir karşı kültür dalgasının yarattığı kültürel iklim. O zamana kadar Çin’e (Beijing’e) müzik kasetleri sadece Hong Kong’dan geliyor ve bunlar çoğunlukla yerel Çin müzikleri oluyor. Mao’nun ardından devlet başkanı Deng Şiaoping, Batı açılımı çerçevesinde ABD’den çöp ithaline izin veriyor. Gelen çöpler arasında kullanılmış kasetler de var. Bu kasetlerin içinde bilin bakalım ne var? Müzik. Hemen Batılı sanatçıların kasetlerinin el altından satıldığı bir pazar oluşuyor, Batı’nın çöpü, kelimenin tam anlamıyla Çinli alternatif gençliğin hazinesi oluyor ve pek çok insan bu şekilde Batı müziğine ulaşıyor. Kitaptaki tanıklıklardan bir tanesinde Çinli bir rockçı bu şekilde elde ettiği kasetten ilk kez Prince and the Revolution dinlediğindeki hislerini uzun uzun anlatmış. Her şeyin elimizin altında olduğu günümüz dünyasında anlaşılması zor bir durum.
Dünyanın global bir köy olduğuna, internet sayesinde artık gizli saklı kalmadığına inananlar çoğunlukta ama Çin hala (en azından çoğunluk için) kapalı bir kutu. Gelecekte o kutudan neler çıkacak merak etmeden duramıyorum.
(Meraklısına: Rock é Rivoluzione: Piccola Storia Della Music Rock in Cina, Stefano Capolongo, Orientalia.)
Bültenimi okuduğunuz için teşekkür ederim. Beğendiyseniz üye olunuz, takipçilerinizle paylaşmayı unutmayınız. MT